31 Ağustos 2015 Pazartesi

TANIMADIĞINIZ YA DA AZ TANIDIĞINIZ İNSANLARLA HEMEN ŞİMDİ KONUŞUN

Evet, sokaklara çıkın ve deli gibi tanımadığınız insanlara tebelleş olun demiyorum ama bir kere tanımadığın ya da yalnızca simaen tanıdığın bir insana "merhaba" diyebilme cesaretini gösterirsen ikincisi daha kolay olacaktır. İkinciyi yapabilirsen, üçüncüsü daha da kolay olacaktır. 

Özgüvenin ve soyal fobinin bir numaralı düşmanı sürekli sosyal olarak aktif olmaya çabalamaktır. Uzun uzun yapacağınız konuşmayı düşünürseniz başlamaya cesaret edemezsiniz. Soğuk deniz suyuna adım adım girmeye çalışırken yaşadığınız zulmü ve birden dalmanın sizi ne kadar uzun bir eziyetten kurtardığını anımsayın.

Atlayın suya, bırakın kontrolü. Sohbet zaten kendi yolunu açacaktır. Laf lafı açar, hatta sohbet ettiğiniz konu ilginizi çeken bir konuysa o kadar kapılırsınız ki baştaki korkularınız aklınıza bile gelmeden konuşmaya devam ettiğinizi fark edebilirsiniz.

Durmak sizi başa döndürür. Tereddüt etmek bir ömür yakanızı bırakmaz. Her tereddüt anında şunu anımsayın: Durur ve üzerinde düşünmeye başlarsam başa dönerim. Düşünmeyin, sadece konuşun, tanışın hatta saçmalayın...

Evet, saçmalamaktan korkmayın. Çevrenizde, zaman zaman davranışları size gereksiz ve antipatik gelen ne kadar çok insan oluyor değil mi. Peki o an yaptığı davranışının size antipatik gelmesi o kişinin hayatını ne kadar etkiliyor? Ona ne kaybettiriyor? Hiçbir şey değil mi... Aynı özgüvenle yaşamını sürdürüyor. Çünkü o saçmalamaktan korkmuyor. Yanlış yaparım komik duruma düşerim korkusuyla hayatı kenardan izlemiyor, bizzat içine dalıyor. Bir kaybediyorsa 5 kazanıyor.

Unutmayın sosyalleşmek için (etik kuralları aşmadan) ne yaparsanız yapın bakmaktan daha iyidir...


29 Ağustos 2015 Cumartesi

GÖRÜNÜŞÜNÜZLE BAŞLAYIN


Öncelikle hiç kimseye şık görünmek zorunda olmadığınızın altını çizelim. Ama kendinize şık görünmek zorundasınız. Unutmayın, sizin esas probleminiz insanların sizi beğenmemesi değil, sizin kendinizi beğenmemeniz.

Aslında bir insanı en şık kıyafeti özgüvenidir. Özgüven şık gösterir, zengin gösterir, güçlü gösterir…
Bunu sağlamak için de (gerekirse) değişimden çekinmemelisin. Tarzını beğendiğin bir kişinin (herhangi birisi veya bir ünlü olabilir) tarzını taklit etmekten çekinmemelisin. Eğer seni onun gibi gösterdiğini düşünürsen daha özgüvenli hissetmeni sağlayacaktır.

Dış görünüşün insanlar üzerindeki etkisiyle ilgili çok sayıda sosyolojik deney mevcut. En popüleri ise aynı kişiyi farklı kıyafetlerle insanların beğenisine sunup 10 üzerinden puan vermelerini istemek. Aynı kişi çok bakımlı ve şıkken arzulanan bir kişi olurken, paspal ve bakımsızken kimsenin tercih etmediği bir kişiye dönüşebiliyor.


Kıyafet işini hallettikten sonra kuaförün sırasını da es geçme. Unutma ki bu yazı söğüşlemek için kuaförler ve perakende giyimciler sponsorluğunda hazırlandı… Şaka bir yana yeni bir saç tarzı kendini daha özgüvenli hissettirebilir.

28 Ağustos 2015 Cuma

ÇEVRENİZDEKİ İNSANLARLA SOHBETİNİZİ GELİŞTİRİN


Özgüven seviyeni en çok etkileyecek durum insanlarla kurduğun ilişkilerdir. Bunu yükseltmek için insanlarla mümkün olduğunca çok sohbet etmelisin. İlk aşamalarda yeni  insanlarla tanışmak yerine mevcut çevrenle sohbet sürelerini uzatmayı denemeni öneriyorum.

Bazen  birileri  ile  karşılaşırsın  ve  “merhaba”  der  geçersin  ya.  İşte  burada  kelime  sayılarını
arttırmalısın. Ekstradan birkaç cümle daha kurmalısın.
Şimdi sana bu konuda çok faydalı ipuçları vereceğim.
İnsanlarla  konuşurken  aklından  “Konuşacak  konu  bulamıyorum”  veya  “Ne  söyleyeceğimi
bilmiyorum” gibi düşünceler geçiyor değil mi?
Ayrıca kafandan negatife düşünceleri de atmalısın:

“Şimdi ona bir şeyler söylersem ya beni terslerse.” “Boşver ya sohbet etsen ne olacak işine bak
sen.”

“Onunla sohbet edemem çünkü insanlarla konuşmayı beceremiyorum.” “Ben sohbet etmeye layık
biri değilim.”

“Sohbet etmeye çalışırsam garip görünürüm. Belki de yanlış anlaşılırım.”

Bu  gibi  cümleler  aklından  kesinlikle  geçiyordur. İnan bana  hiçbir  insan  bu şekilde  düşün Seni tanıyan  insanlar, seninle  sohbet  ederken  tersleyemezler. Sonuçta gariplik onlarda  olur. Çünkü  sohbet etmek zaman kaybı değildir.

Şunu düşün. Biriyle konuşurken “Geç kaldım” deyip yanından gitti. Sen de şöyle düşündün: “Ben sohbet etmeyi beceremiyorum.”

Belki gerçekten gitmesi gerekiyordu. Sen durumu yanlış yorumladın. Belki kendisi çok sıkıcı bir insandı ya da bir derdi vardı. Belki de seninle konuşacak konu bulamadığı için kendini yetersiz hissetti ve kaçtı. Ya da sen gerçekten sohbet etmeyi beceremiyorsun.

Olsun önemli değil. İşte ben sana aşağıda canlandırdığım bir örnekle, sana günlük yaşamda nasıl bir sohbet edilirin en güzel prototipini veriyorum.

-Nasılsın?

-Ne yapıyorsun?

-Günün nasıl geçiyor?

-Üzerindeki gömleği / elbiseyi nereden aldın? Çok şıkmış.

-(Yüzü solgunsa) Sen bugün hasta mı oldun? Yüzün soluk görünüyor.

-(Gülümsüyorsa) Bugün çok mutlu görünüyorsun? Hayırdır :)

-Yandık resmen... Bu hava neden bu kadar sıcak? :)

-Kedilerle aran nasıl? Arkadaşımın cins kedisi var ben de bir tane almak istiyorum. Daha önce hiç kedi besledin mi?

Bu şekilde  birkaç  soruyla  muhabbete  giriş yapabilirsin. Bundan  sonra  yapman  gereken  şey karşındaki insanın söylediği cümleler üzerinden sohbete devam etmek. Diyelim ki;

-Ne yapıyorsun? diye sordun. Karşındaki de şöyle cevap verdi:

“Okuldan geldim, ders vardı bugün.” (Burada sana okuldan bahsediyor. Okul üzerinden sohbete
devam edebilirsin.)

-Hani okulda okuyorsun?

“Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyorum.”

-Aaaaa ne güzel hangi  bölümdesin? (Güzel  sözcüğüyle onun egosunu okşayabilirsin. Bu  onu konuşmaya daha da heveslendirecektir.)

“Psikoloji  bölümünde  okuyorum.” (Birazdan  sohbetin süresini  bayağı  bir  uzatacak  kilit  soruyu soruyoruz.

-Zaten psikolojiyle  ilgili  olduğun  belli. Gözlem yapmayı  seven birisin değil mi? Peki, neden psikoloji bölümünü seçtin?

“Küçüklüğümden  beri  psikoloji  okumayı  istemişimdir. Ailem  biraz  karşı  çıkmıştı  ama  sonunda onlar da kabul etti.” (Bu cümlede üzerine soru sorabileceğin bir sürü cümle var. Mesela ailesinin karşı çıkması...)

-Aslında psikoloji harika bir bölüm. İş olanakları da çok iyi. Ailen neden karşı çıktı ki? Şeklinde uzar gider. :) Buradaki temel mantığı anladın mı? Bir iki soru sorduktan sonra zaten
Karşındaki insan üzerine konuşabileceğin konuları sana sunmaya başlıyor. Tek yapman gereken o konuların üzerine yorum yapıp soru sormak. Olay bu kadar basit...

27 Ağustos 2015 Perşembe

KADINLARDA CİNSEL ÖZGÜVENİN ÖNEMİ

Sevdiğiniz adamın yanında çok mutlusunuz, birlikte çok güzel vakit geçiriyorsunuz ama ne zaman küçük cilveleşmeler başlıyor, işte o an size bir haller oluyor. Kendinizi mutsuz, kasılmış ya da rahatsız hissediyorsanız belli ki özgüveninizi yatak odasının dışında bırakıyorsunuz.

Karşınızda sizi çok seven, sizin de aşık olduğunuz ve çekici bir erkek var. Birlikteliğinize seviye atlatma zamanı geldi. Sanki hissetmişçesine o geceye hazırlandınız. Her şey çok güzel... Baş başa akşam yemeğinin ardından, bir kulüpte eğlendiniz ve evet bu gece birlikte olacaksınız. Derken tüm hayalleriniz suya düşüyor. Çünkü partnerinizin tüm çabalarına rağmen bir türlü kendinizi açamıyorsunuz. Bunun pek çok nedeni olabilir. Bunlardan biri de cinsel açıdan özgüveninizin yetersiz olması. Peki her şey iyiyken neden bunu yaşıyorsunuz? Bu sorunun cevabını bugünde değil de geçmişte mi aramak gerekiyor?


Özgüven duygusunun temellerinin çocukluk yaşlarında, kişiliğimizin çekirdeğinin oluştuğu 0-3 yaş arasında atıldığını söyleyen Uzman Psikolog-Psikoterapist Esra Erdoğan, “Güven ya da güvensizlik, öncelikle bağlanmayla oluşuyor. Anne-çocuk ilişkisi yetişkinlik için temel oluşturuyor ve burada yapılan hataların sonuçları yaşamın tümünü etkiliyor” diyor.

Kişilik gelişiminin özellikle cinsel kimlik açısından keskin virajlarından biri de ergenlik yani 13-21 yaş arası dönem olarak kabul ediliyor. Bu dönemde dengeli bir kimlik ve sevme erdemi oluşuyor. Böylece gerçekten sevip, kabul etmek duygusu ve bilinci sağlanıyor. Çocuk bu evrede sevmenin bir meziyet olduğunu ve kimlik oluşumundaki önemini kavrıyor.

Cinselliğin en hararetli olmaya başladığı ve kimlik bunalımının dış görünüşle giderilmeye çalıştığı günler de bu döneme denk geliyor. Bu dönemdeki çocuklar sürekli kabul görmeyi, beğenilmeyi istiyor. Ergenlikte arkadaş çevresi ergene “Değersizsin” mesajını veriyor, daha da kötüsü bu mesaj ailenin çocukluktan beri üstü kapalı ya da açık verdiği mesajla örtüşüyorsa, bu durum onun tüm yaşamına kaçınılmaz biçimde yansıyor. Bu yansımanın cinsel yaşamdaki yeri ise cinsel soğukluk, kullanılıyormuş duygusu, orgazm olamama, kendini beğenmeme ve karşı tarafı hak etmediği inancı ile yatağa girmemeye kadar gidebiliyor. Beğenilmeyen kişi kendini de beğenmemeye başlayarak, bir kısır döngü içine giriyor.

İLK AŞAMA KENDİNİ KABUL!
Psikolog Esra Erdoğan, yatakta özgüven sahibi olmanın, kişinin kendilik kabulünün tam olması anlamına geldiğini belirterek, “Eğer kişi vücudunu beğeniyorsa, bu durumu kolaylaştırıyor. Lakin bahsettiğimiz kişinin güzel ya da çirkin olmasıyla değil, kendini nasıl gördüğüyle ilgili. Örneğin çok güzel ama kendini çirkin görebilen biri kendiyle barışık değilken, kilolu olmasına rağmen bedenini çok beğenen biri kendiyle barışık olabiliyor. Öte yandan kendini güvende hissetmesi de gerekiyor. İster partneri ister eşi... Karşısındakine güven duyması, onu kabul etmesi ve kabul gördüğünü bilmesi önem taşıyor. Ama bu bencilce bir sevgi de olmamalı tabii... Çünkü, kişi kendiyle mutsuzsa karşısındakine verdiği ve aldığı da hep mutsuzluk, huzursuzluk oluyor. Unutmayın, ileride partneriz değişebilir; o yatakta değiştiremeyeceğiniz tek kişi sizsiniz. Dolayısıyla yatağa bu düşüncelerle, karşılıklı kabul, sevme, biricik olduğunu hissetme gibi duygularla giren insan iyi bir seks hayatına kavuşuyor.”

BEDENİNİZLE BARIŞIN
Kendi bedeniyle barışık olmak mutluluğun en önemli anahtarlarından biri. “Önemli olan fiziki olarak dışarıdan nasıl göründüğü değil, kişinin kendisini aynada nasıl gördüğü ve hissettiğidir” diyen Psikolog Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çok güzel bir fiziği olmayan ama aynaya baktığında bedenini beğenen biri olabildiği gibi, tam tersi kendiyle barışık olmayan insanlar da çok güzel olmasına rağmen kendinde eksiklikler görebiliyor. Hatta kendilerini çirkin bile bulabiliyorlar. Dolayısıyla kendiyle barışık olmayan kişi yatakta da kasılıyor. Bu da doğal olarak kasılmış bir beden ve ruh halini beraberinde getiriyor. Gergin bir beden ve ruh ile orgazm olmak zordur. Çünkü orgazm bir zirveyi ve sonrasında rahatlayabilmeyi gerektiriyor. O rahatlamaya gelebilmek için de kadının kendini bırakmayı, teslimiyeti yaşayabilmesi gerekiyor.”

Çok sayıda kişi tarafından arzulanmasına ve eşi de bir o kadar istek duyulan bir erkek olmasına rağmen Angelina Jolie’nin geçirdiği depresyon nedeniyle çiftin evliliği önemli sorunlar atlattı. Psikolog Erdoğan, o günlerde Brad Pitt’in bir söyleşisinde söylediklerinin bu tür sorunlar yaşayan tüm eşlere örnek olması gerektiğini belirterek, şunları söylüyor: “Brad Pitt, o günlerde eşine nasıl şefkatle yaklaştığını, Angelina Jolie’yi içine düştüğü depresyondan nasıl kurtardığını anlatıyordu. Eğer bir erkek eşini gerçekten seviyor ve onu kazanmak istiyorsa Brad Pitt’in yaptığı gibi davranması gerekiyor.
Burada kadına düşen önemli roller de var. Öncelikle insanların evlendikten sonra asla kendine bakmayı bırakmaması gerekiyor. Her iki taraf da incelendiğinde flört döneminde en şık, en bakımlı haliyle sevgilisinin karşısındayken, evlendikten sonra bir tişört, bir eşofmanla evde dolaştıkları görülüyor. Bu da karşı cinsin gözünde cinsel imajının yavaş yavaş sönmesine neden oluyor. Anlattığım durum depresyon yaşamayan kişiler için de geçerli. Sosyal öğrenmeyle geçen bu durumu kişi ailesinde gözlemliyor ama bunun değişmesi gerekiyor. Özellikle kadınların önce ben demeyi öğrenmesi şart! Sevişirken yatakta kendi bedeninden keyif alması gerekiyor. Birçoğunun söylediği ‘Ben orgazmı bilmiyorum’ demek okuma yazma bilmiyorum demekle aynı anlama geliyor.”

GEÇMİŞ TRAVMALAR SU YÜZÜNE ÇIKIYOR
Partnerlerden birinde cinsel anlamda özgüven eksikliği olması ilişkinin gidişatını derinden etkiliyor. Örneğin vajinismus, cinsel soğukluk gibi bir durum varsa bu noktada kadının geçmişine bakmak gerekiyor. Tacize uğramış bir kadın bu durumu bilinçaltına itebiliyor. Psikolog Esra Erdoğan kadının yaşadığı bu olayın yıllar sonra, evlenmesinin ardından eşiyle birlikte olacağı zaman ağrılı cinsel ilişkiyle kendini gösterebildiğini belirtiyor: “Bu kişiler terapiye geldiğinde görünürde hiçbir şey olmuyor. İlişkileri güzel bir flörtle başlamış, içinde aşk, sevgi, iletişim, bağlılık var. Ancak bu tür sorunların kökeninde eğer fiziksel bir sorun yoksa yüzde 75-80 gibi ciddi bir oranda hatırlanan ya da hatırlanmayan bir ya da birden fazla travma yatıyor. Bunların çözümünde yoğun psikoterapi gerekiyor.”

TEDAVİDE EĞİTİM ŞART!
İlişkilerin bitmesine dahi yol açabilen güven eksikliğinin cinsel hayata yansımasının tedavisinde psikoterapi ve eğitim büyük önem taşıyor. Psikolog Erdoğan, kişinin kendi seçtiği bir terapistle görüşüp, ondan aldığı bilgileri bir sonraki seansa dek uygulaması ve verilen ödevleri hayata geçirmesi gerektiğini belirterek, bunun kısa zamanda sonuç alınacak bir sorun olmadığının da altını çiziyor: “Bir anda özgüven sahibi olunmaz. Bu bir süreç. Önce öğrenme, ardından eğitim gerekiyor. Ne farkı var derseniz; öğrenmek için okumak ya da konuşmak gerekiyor. Ama bunu davranışa döküp, hayata geçirmek eğitim sürecini oluşturuyor. Dolayısıyla kişi öğrendiklerini hayata geçirebildiği, davranışa dökebildiği, içsel olarak oturtabildiği zaman eğitimini tamamlamış oluyor.”

Yatakta özgüven eksikliğinin erkeklerdeki yansıması performans kaygısı şeklinde olabiliyor. Bu durumun temelinde eğer fiziksel bir sorun yoksa ve psikolojik birtakım problemlerden kaynaklanıyorsa yine mutlaka çocukluk, ilk ergenliğe bakmak gerekiyor. Psikolog Erdoğan, erkeklerin ilk deneyimlerinin çevrenin de baskısıyla genellikle bir profesyonelle birlikte olarak başladığına değinerek, “Ama bu, bir ilişkiden çok karşı tarafın onunla birlikte olmasına izin vermesi şeklinde gelişiyor. Bu da genç erkeklerde, kendilerini kötü hissetmekle beraber, ilk kurulan ilişki biçimini genelleyerek sadece kendi doyumlarının yeterli olduğu inancının yaygınlaşmasına sebep oluyor. İlişki kurmayı yanlış öğrenen erkek, cinselliği yapması gereken bir vazife olarak değerlendirirken kendi ejekülasyonunu da yeterli görüyor. Durum bu kadar basite indirgendiğinde birlikteliklerinde kadının mutluluğunu nasıl sağlayacağını öğrenemeyen erkek cinselliği vajina-penis düzleminde değerlendiriyor, ki bu da kadın orgazmını çoğu zaman yaptığı role inanmaktan öteye taşıyamıyor” diyor.

Kaynak: http://www.formsante.com.tr/

26 Ağustos 2015 Çarşamba

KAPIYI KIRACAK GÜCE İHTİYACINIZ YOK, İTMEYE CESARET EDİN YETER

Kendine güven eksikliğinin yapabileceğimiz bir çok şeyi yapamayacağımızı düşündürerek bizi başarıdan uzaklaştırdığını biliyoruz. Ama yine de özgüven eksikliği yaşayan kişiler olarak adım atamıyoruz. Hadi şimdi konuyla ilgili bir kıssa paylaşalım:

Kral, emri altındakileri önemli bir görev için imtihan etmek istemiş. Bunun için kralın etrafında birçok güçlü ve akıllı adam toplanmış. Kral onları, daha önce hiç görmedikleri kocaman bir kapının önüne getirmiş ve onlara şöyle seslenmiş: “Siz çevremdeki akıllı ve güçlü insanlarsınız. Benim çözemediğim çok büyük bir problemim var. Bu problemi çözmenizi istiyorum. Burada krallığımdaki en büyük ve en ağır kapıyı görüyorsunuz. Hanginiz bu kapıyı açabilirsiniz?”

Saray mensuplarından bazıları “Açamayız.” der gibi başlarını sallamışlar. Daha akıllı olan bazıları ise kapıya yanaşmışlar, onu yakından incelemeye başlamışlar. Ancak onlar da bu kapıyı açmaya kuvvetlerinin yetmeyeceğini kabul etmişler. Diğerleri ise “Akıllı insanlar kapıyı açamayacaklarını anladıklarına göre bizim bu kapıyı açma şansımız olamaz!” deyip hiç teşebbüste bulunmamışlar.

Sadece bir vezir kapının yanına giderek onu şöyle bir gözden geçirmiş, elleriyle yoklamış, açmak için muhtelif yolları denemiş ve en sonunda kapıya kuvvetle yüklendiğinde ağır kapı açılmış. Meğer kapı zaten tam kapalı değilmiş ve açmak için deneme isteği ve yüreklilikle davranma cesaretinden başka bir şey gerekmiyormuş. Kral vezire şöyle seslenmiş: “Sadece gördüğün ve işittiğine bağlı kalmadan, kendi gücünü devreye soktuğun ve denemeyi göze aldığın için saraydaki görevi sen alacaksın.”

Evet, hikaye öyle çok da şahane sayılmaz ama edebi açıdan değil de kıssadan hisse olarak değerlendirmek lazım.

Zaferler ilk önce insanın beyninde kazanılır. Gerekli olan cesareti göstermeyip atılması gereken adımları atmazsanız muvaffak olma şansınız olamaz. Çevrenizde sizin umutlarınızı kırıcı olaylar gelişebilir veya sizin başarmak istediğiniz işin altından kalkamayacağınızı söyleyenler bulunabilir. Unutmayın ki bütün bu olayları boşa çıkarmak, konuşanları yalancı konumuna düşürmek sizin elinizde. Kısaca kapıyı açacak olanlar sizlersiniz. Önemli olan o cesareti gösterip adım atmak.

İnsan, hak ettiğini yaşayan bir varlıktır. İnsanoğlu hayvanlardan farklı olarak seçme isteğine ve iradesine sahiptir. Hiçbir insan yaptığı yanlışları başkalarına yükleyemez. Çünkü kendisi yanlışı seçmiş ve o yönde gerekli olan iradeyi göstermiştir. İnsanoğlunun hayatında yapması gerekenler ve yapmak istedikleri olmak üzere iki ayrı yol vardır. Bu iki yolun birbiriyle genelde çakışmadığını belirtmem gerekiyor. Nasıl mı? Mesela canınız ders çalışmak yerine televizyon seyretmek istiyor olabilir. Burada yapmak istediğiniz televizyon seyretmek olmasına karşın yapmanız gereken ders çalışmaktır. İşte, başarıyı yakalayan insanlar bu iki seçenekten birisi olan yapması gerekenleri eyleme geçirenlerdir. Çünkü her gülün çevresinde dikenler vardır. Dikenlere katlanmadan gülün yapraklarına dokunamaz ve o güzelliği koklayamazsınız. Yapmanız gerekenler çoğunlukla hoşunuza gitmez, ancak dediğim gibi dikenlerin arasındaki gülleri görür ve onları düşünürseniz o zorlukları aşmanız daha kolay olacaktır. İlk adımı atmak hiç kolay değildir, ancak belki de başarı için atılacak en önemli ve en büyük adım bu adımdır. O cesareti ve kararlılığı göstermeseydiniz şu an bu yazıyı okuyor olmazdınız.

Kendinize güvenin, çünkü siz kapıyı açacak güce ve cesarete sahipsiniz!

25 Ağustos 2015 Salı

EN GÜÇLÜ AFRODİZYAK ÖZGÜVENDİR

Cinsel terapistlere göre, kaliteli ve uyumlu bir cinsel hayat, kişinin özgüveninde saklı. Özgüven eksikliği cinsel hayatı da kötü etkiliyor. Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için, güçlü bir aşk ilişkisi için “cinsel özgüven” gerekir.

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Cem Keçe, cinsel işlev bozukluklarının kökeninde özgüvenin farkına varılmamasınınetkilerini anlattı. Özgüveni, dünyadaki en güçlü afrodizyaklardan biri olarak değerlendiren Psikoterapist Keçe, bir kadını veya erkeği çekici kılan en önemli etkenlerden birinin özgüven olduğunu vurguladı. Özgüvenin kişiye cinsel güç verdiğini, cinsel enerjisini arttırdığını ve daha fazla çaba göstermeye özendirdiğini belirten Psikoterapist Keçe, “Özgüven cinsel haz için ilham kaynağıdır. Kişinin kendisiyle gurur duymasını, hem kendinin hem de partnerinin bedeninden keyif almasını sağlar” dedi. Psikoterapist Keçe’ye göre, özgüven için kişisel sorumluluk almak şart. Çünkü birey ancak kendinin, yakınlarının ve hayatının sorumluluğunu alabildiği sürece, özgüvenini inşa edebilir.

Peki, özgüven cinsel hayatı nasıl etkiliyor? CİSED Genel Başkanı Cem Keçe’nin bu konudaki tespitleri hayli dikkat çekici:

“Özgüven cinsellik için de oldukça önemli. Kişisel gelişimini tamamlamış, hayattan ne istediğini bilen, gelecekte ne yapacağını planlayan bir kişinin, hayatına hâkim olması, yaptıklarının sorumluluğunu alması ve farkına varması özgüvenin ta kendisidir. Sadece cinselliği değil eş ilişkisini yönlendirmek de özgüven sayesinde olur. Cinsellik dışında partnerle iletişim iyi ise, birbirlerine her sıkıntılarını rahatlıkla söyleyebiliyorlarsa, kendilerine ve birbirlerine zaman ayırabiliyorlarsa bu çiftin özgüveni yerinde demektir.”

“ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ CİNSEL SORUNLARIN KAYNAĞINDA VAR”

“Özgüveni yerinde olan çiftler, birbirlerinin ne istediklerini bilirler. Nelerden hoşlandıklarının farkındadırlar ve bunları birbirlerinden talep ederler. Birbirlerine karşı utanç duygusunu yoğun yaşamazlar. Cinsel işlev bozukluklarının kayağında özgüven eksikliği vardır. Akıllarında, “Partnerimden şunu istesem beni nasıl anlar?”, “Beni seviyor mu?”, “Ya onu tatmin edemezsem?”, “Beni terk eder mi?”, “Penisimin boyu yeterli mi?”, “Acaba vücudumu beğeniyor mu?” gibi sorular dolaşan ve cinsel isteklerini birbirleriyle paylaşamayan çiftlerin özgüveni eksiktir. Özgüven yoksa cinsellikte tatmin azalır ve bu da ilişkiye zarar verir. Özgüvenin farkına varılmaması, cinselliğin olumlu yaşanması önündeki engellerden biridir. Performans anksiyetesi yani başaramama korkusu özellikle özgüveninin farkında olmayan, cinsel bilgi ve deneyimi yeterli olmayan kişilerde yaşanan cinsel sorunun ardından ortaya çıkabilen bir durumdur.”

ÖZGÜVEN YOKSA…

“Kişi, her seferinde yine başarısız olacağı ya da o an için başarılı olsa da bunu sürdüremeyeceği, yetersiz algılanacağı ve eşinin tatmin olmayacağı gibi cinsel takıntılarla meşgul hale gelir. Hatta daha cinselliği düşünmeye başladığı anda bile zevk almaya veya cinsel doyuma ulaşmaya değil performansına odaklanmaya başlar. Kendi kendine yaptığı olumsuz değerlendirmelerle başarıya ulaşmak da o kişi için imkansız bir hale gelir. Özgüvenin farkında olmayan bir kişi, başta cinsel organları olmak üzere bedenin çeşitli bölümlerine yönelik yetersizlik ya da çirkinlik üzerine odaklı cinsel takıntılara da kapılabilir. Başaramama korkusu, utanma, aşağılık duygusu, umutsuzluk gibi duygular genellikle cinsel hayattaki kimi olumsuz yaşam deneyimlerinden sonra ortaya çıkarlar. Örneğin kişi cinsel yaşamına sağlıklı ve destekleyici bir ortamda başlamamış olabilir. Partneri kendisine çok eleştirel veya aşırı koruyucu davranıyor, fazlasıyla talepler sunuyor da olabilir. İşte tüm bunların sonucunda, ister istemez kişi kendisi hakkında olumsuz düşünmeye başlar.”

CİSED Eğitimler Koordinatörü Doç. Dr. Cebrail Kısa, özgüveni önemli bir kişisel güç olarak tanımlıyor:

ÖNCE İLETİŞİM…

“İddialı bir ifade vardır: Cinsel işlev sorunu yoktur. İki kişinin iletişim sorunu vardır. İşte biz bu görüşe dayanarak diyoruz ki, iletişim sorunlarının ardından cinsel sorunlar gelebilir. Tedavide de ilk basamak ilişkideki iletişimi geliştirebilmektir. Böylece çift birbirlerine dertlerini anlatır hale gelebilir. Bu cinsel sorunları çözmek adına çok değerlidir ve aslında cinsel terapi süreci, özgüvenin farkına varılmasını da sağlar. Özgüven önemli bir kişisel güçtür. Kişinin yaşamla baş etmesini ve cinsel sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmesini sağlar ve zorluklara dayanmasını kolaylaştırır. Çünkü özgüven cinsel yaşamın önemli zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir.”

“ÖZGÜVEN SAKLI BİR CEVHERDİR”

“Kişinin kendini iyi bilmesinde saklı olan özgüven için sonuç değil süreç önemlidir. İnsanın yarım ve yalnız olduğunu kabul etmesi gerekir. Ölmeden ölmek, terk edilmeden terk edilmenin ne olduğunu bilmek özgüveni getirir. Özgüven, okumak, yaşamak ve tecrübe etmektir. Özgüven ne azalır ne artar. Her zaman kişinin içinde bir yerde saklıdır ve kişinin onu bulmasını bekler. Özgüven kişinin içinde saklı bir cevherdir. Güç ve özgüven dışarıda aramamalıdır, onlar insanın hep içinden gelir ve her zaman oradadırlar. Nasıl ki ulaşmak için kazmak, cevheri yaratmaz ama ona ulaştırırsa, kişi de içindeki özgüveni ortaya çıkarabilir. Cevherin üstünü kişi kendisi örtmemiştir ama açacak olan da kendisidir. Kazmak ve ona ulaşmak kişinin kendi elindedir. Bu kişin bir seçimi olacaktır. Bu nedenle özgüven eksikliği doğru bir tabir değildir. Doğuştan var olan ve kişinin hayatı boyunca hep var olacak olan özgüven hiç eksilmez. Sadece kişi eksildiğine dair farkında olmadan kendini kandırır. Bu kandırmaca, kişinin benliğinden şüphe duyması, pasif olması, boyun eğmesi, aşırı uyum göstermesi, kendini yalnızlığa mahkum etmesi, eleştirilere karşı hassas olması, güvensizlik hissetmesi, depresyona girmesi, aşağılık duygusunu ve sevilmediğini hissetmesi gibi kavramlarla tanımlanabilir.”

CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör’ün özgüvenin farkına varılması adına önemli tavsiyeleri var:

“KENDİNİZİ SEVİN…”

“Cinsel sorunlardan sonra yaşanan çaresizlik aslında öğrenilmiştir. Keyifli ve sağlıklı bir cinsel yaşam da öğrenilebilir. Başkaları yapabildiyse siz de yapabilirsiniz. İçinizde sandığınızdan daha fazlası var. Her şey sizinle başlar. Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur. Kendinizi aldatmaktan vazgeçin ve kendinizi sevin. Başkalarına karşı beslediğimiz güvenin en büyük kısmını doğuran, kendinize olan güveninizdir. Hakkınızda olumlu düşünün. Kendinizi iyi tanıyın, açık hedefler koyun ve hep pozitif düşünün. Bir şey başardığınızda kendinizle gurur duyun ve kendinizi ödüllendirin. Çünkü insanın kendisine yapabileceği en büyük fenalıklardan biri kendisinde hep var olan özgüvenini yok farz etmesidir.”

“KENDİNİZE GÜVENMEYE DEVAM EDİN”

“Cinsel başarısızlıkların birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Fikirlerinizi savunun, partnerinizin haklarını ihlal etmeden, duygularınızı, düşüncelerinizi, inançlarınızı, ihtiyaçlarınızı, dürüst ve net bir şekilde ifade etmeyi öğrenin. Her zaman sizi üzecek birileri olacaktır. yapmanız gereken önce kendinize güvenmeye devam etmektir. Haklarınıza sahip çıkmayı öğrenin ve sizin için makul olmayan isteklere gerektiğinde “hayır” demeyi bilin. Çünkü kişinin kendisine olan güveni, bir kuş kadar çekingendir. Kişi onu bir kez kovdu mu, tekrar bulması uzun zaman alabilir.

“SORUNLARINIZIN LİSTESİNİ ÇIKARIN”

Cinsel yaşamınızda önemli olduğuna inandığınız cinsel sorunların bir listesini çıkartın. Daha sonra okuduğunuz doğru bilimsel kaynaklardan elde ettiğiniz bilgilerle bunları iyileştirmenin veya değiştirmenin yollarını yazın. Sık sık yaşamınızdaki başarılarınızı hatırlayın. Sahip olduğunuz tüm yeteneklerinizi, iyi kullandığınız becerilerinizi aklınıza getirin ve güvenli davranarak kazançlı çıktığınız zamanları hatırlayın. İşe yarayacaktır.”

24 Ağustos 2015 Pazartesi

REDDEDİLME KORKUSU NASIL YENİLİR?

Özgüven eksikliği olan insanlara iyi bir haberimiz var. Kendine güven sıkıntısı çeken bu kişiler reddedilme korkusunu yenebilirler. Peki bunun için ne yapmamız gerekiyor:

Daha önce de yazdığımız gibi başka kişilerin davranışlarını doğru yorumlamaya çalışmak, reddedilmiş olmak korkusunun körüklediği saldırgan ve yıkıcı dürtüleri dizginlemeye yardım edip olumlu ilişkiler kurmayı kolaylaştıracaktır. Mutlu ilişkiler pekiştikçe de kişinin reddedilme korkusu azalıp özgüveni sağlamlaşacaktır. Ayrıca, anlayışlı ve destek veren eşlerle birlikte olmak da zaman içinde özgüven eksikliğini azaltacak bir güçtür.

Düşük özgüven için doğrudan bir tedavi yöntemi yok. Yani doğrudan tedaviden kasıt bir hapı ya da aşısının olmaması fakat bu dürtü önceden fark edilebilir ve insanlar bu tür duyguları kendi içlerinde yok edebilirler.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

KENDİNİZİ ETKİLEYİN MESELA KONUŞMA TARZINIZLA


Özgüven eksikliği durumunda kendine güven kazanmak için kişi önce kendisini etkileyebilmelidir.

Kişiler arası iletişimde beden dilinden sonra en önemli unsurdur konuşma tarzı. Etkileyici bir tarz iletişimde kapıları açar.

Unutmayın bizler karşı taraftan hemen sıcak bir gülümseme gelmediği zaman kolay moddan düşen insanlarız. Bu yüzden henüz ilk intibada karşı tarafta iyi etki bırakmak bizi rahatlatacaktır.

Bu özelliği kazanabilmek en önemli yollardan birisi rol model belirlemek olacaktır. Bunun için çevrenizden yahut bir tv karakterinden konuşma tarzıyla etkileyici bulduğunuz herhangi birisini belirleyebilirsiniz.

Hata hayali bir karakter de yaratabilirsiniz. O kişinin diğer insanlarla nasıl etkileyici iletişim kurduğunu düşünebilirsiniz.

Sesinizi Kaydedin

İdol aldığınız konuşma tarzıyla en az 3 dakikalık ses kayıtları alın. Ne söylediğinizin bir önemi yok. İsterseniz sadece saçmalayın.

Bir süre böyle devam ettikten sonra gayriihtiyari günlük konuşman içinde de bu tarza yakın bazı cümleler kurduğunuzu fark edeceksiniz.



Ha bir de; bol bol okuyun…

15 Ağustos 2015 Cumartesi

BİR ŞEY BAŞARMA KORKUSU


Özgüven eksikliği söz konusu olduğunda, ilginçtir ama, özgüven kazanma aşamasındaki kişi yalnızca başaramama değil bir şeyler başarma korkusu da yaşar.

Evet, başlık biraz garip, genellikle akla ilk gelen başarısızlık korkusudur peki o zaman nedir bu başarma korkusu?

İnsanların önemli bir kısmı mevcut yaşantı kalitesini kabul etmiş ve daha yüksek standartlı bir hayat isteğinden vazgeçmiştir. Çünkü;

Bu bir değişimdir ve insanların çoğu değişimden korkar.

Belki sen de şu n başarılı olma korkusu yaşıyorsundur. Şimdi sana birkaç soru soracağım:

- Değişmekten korkuyor musun?

- Bir fırsatın olsaydı hayatında neleri değiştirirdin?

- Hayatında seni olumsuz etkilediğini düşündüğün şeyler değişirse nasıl bir hayat yaşamaya başlardın?

Bu soruların yanıtları değişimden çekinip çekinmediğinizin cevabını verecektir.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

BİLİNÇALTINIZI PROGRAMLAYARAK İŞE BAŞLAYIN

Özgüven eksikliğini yenmek için bilinçaltınızı programlayarak işe başlayın. Çünkü özgüven kazanmak, kendine güveni arttırmak üst benliğinizden önce alt benliğinizde başlar. 

İnsan bilinçaltının çok önemli bir özelliği vardır. Eğer zihninizden başarmak istediklerinizi başardığınızı geçirirseniz beyniniz de sanki bunları başarmışsınız gibi hisler duymanızı sağlar. Yani evet, hayal etmek yalnızca gündüz düşü görmek değildir.

Başardığınız zaman hissettiğiniz sevinç ve gurur beninizde serotonin, dopamin gibi nörotransmitterlerin salgılanmasını sağlar. Eğer başardığınızı hayal ederseniz de benzer şekilde beyniniz bu duyguları taklit eder.


Hasılıkelam hayal kurmaktan çekinmeyin. Başarmayı isteyin ve bunun hayalini kurun. Zihninizde gereken motivasyonu sağlamanın ilk adımı hayal kurmaktır...